Pages

1 Şubat 2010 Pazartesi

Avatar ve Yeşilçam Bileşkesi


Geçen gün “ Kalk hadi Avatar’ a gidelim.” dedim hanıma.


Hiçbir beklentim olmadan gittim filme ne yalan söyleyeyim; o kadar çok karalama yazısı okuduktan sonra beklenti yaratıp, hayal kırıklığı yaşamak istemedim sanırım.


Lakin gel gör ki kesinlikle muazzam bir çalışma çıkmış Pandora’ nın kutusundan.


Bizim film sektörünün ekmek yemesi gereken bir fırın varsa eğer, hiç şüphesiz bu adamlar küçükken o fırına düşmüş olsa gerek.


Aramızdaki en büyük fark bizimkiler 3 haftada bir film çekerlerken, el oğlu inanç ve sabırla bir filme 3 yıl emek verebiliyor...Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim...


Meyve veren ağacı taşlayanlar işin mutfak kısmını izledikten sonra bir kez daha düşünsünler bence.


Yaratıcı olan her düşünce elbet bir esinlenme zinciri ile engram niteliğinde harmanlanan, hayal gücünün ürünüdür. Çalıntı olarak addetmek için " aynı " olarak gösterilebilecek bir örnek olması gerek; aksi halde keser döner sap döner...


Aslında Avatar ile patlayan bir Yeşilçam kızgınlığı benimkisi. Her sene bu sektöre o kadar taze kan gelirken, kemikleşmiş dinozorların delik keselerini doldurma amaçlı bir türlü sahalara veda etmemesi belki de. Ya da yine bu insanların üzerlerinde eli bulunan hazırcı zihniyetin garantici yaklaşım çizgileri…


Bizler hala daha sinemada yenilik adına “ Türkiye’ nin ilk zombi filmi “ başlığı altında bir ilk yaptığımızı zannediyoruz. Bunu yaparken de ortaya karışık olsun, herkes görmek istediğini görsün diye kategorisine de “ korku – komedi “ yazıyoruz. Zombi mi kaldı artık, kurtadam mı kaldı, Dracula mı kaldı? Hafta sonu aldığım gazetenin ekinde “ Dracula’ nın köyü “ adı altında boyama kitabı vardı yahu. Ama külttür o ayrı; tekrar kaleme alınır mı, alınır elbette. Ama alınacaksa da “ 28 gün sonra” , “ Rec “ gibi filmlerle tekerrür etmeli; daha yaratıcı olunmalı. Yaratıcılıktan çok maddi amaçların öne çıktığı bir sektör sanki bizim sektörümüz.


“ O filmler ne paralara yapılıyor sen biliyor musun? “ diyenler olacaktır; vakti zamanında çekilen Cüneyt Arkın filmlerine, Sayın Arkın’ ın bizdeki para ve teknoloji ile yapılabileceğin en iyisini yaptık.” şeklinde verdiği cevap gibi. Kaliteli filmin sadece devasa bütçeler ile olmadığı defalarca tokat gibi çarpılmadı mı yüzümüze? Bugün Oscar almış “ Slumdog Millioner “ filminin Türkiye de yazılıp çekilememesine dair kim örnek verebilir bana. Sonra Oscar’ a aday adayının adayı oluruz senelerce.


Haa bizim sektörde para mı yok, teknolojik altyapı mı yok; o zaman daha çok eşkiyalar basmalı bu sinemaları, oğullar babalarına ağlamalı, çiçek abbaslar minibüsçülük yapmalı, fasulyeler kaynamalı, nefesler alınmalı, Muhsin beyler unutulmamalı…


İly

0 yorum:

Yorum Gönder

Söyle,söyle; çekinme...