Pages

1 Kasım 2010 Pazartesi

Gezentiler Ege Yollarında

Hordan Hori Gada yolumuz vaa…

Yapılacaklar listesinde sıra geldi Sevgili ile Ege Turu’ na. Berrak suları, dingin yeşili, cennet koyları, tebessümü eksik etmeyen şivesi ve her köşede karşınıza çıkacak sıcak insanları ile Ege yollarına düşme vakti gari. Zamanımız kısıtlı olmasa kuzeyden güneye tüm egeyi turlamak isterdik elbette. Maalesef sadece 6 günümüz var ve gezebildiğimiz kadar yer gezmek, görebildiğimiz kadar yer görebilmek yine temel hedefimiz.

Çanakkale’ li olmanın verdiği avantaj ile daha önce ziyaret ettiğimiz Bozcaada, Gökçeada, Gelibolu, Assos, Truva ve Altınoluk’ u listeden çıkartıyor ve kalan kısmı da en verimli gezilebilecek şekilde programlamak adına Ayvalık – Kuşadası ve Bodrum – Fethiye şeklinde ikiye ayırıyoruz. Bu seyahatimizde ilk kısmı tamamlamayı hedefliyor ve Kuşadası’ na kadar sürecek olan yolculuğumuz Ayvalık’ tan başlatıyoruz. Rotamız belli, araştırmalar yapıldı, kalacak yerler ve gün gün tatil programı yapıldı. Ayvalık, Cunda, Eski ve Yeni Foça, Urla, Karaburun, Çeşme, Alaçatı, Efes, Şirince ve Kuşadası bizi bekleyen duraklar arasında.

Arabamızı gün öncesinden hazırlayarak iş çıkışı hemen yollara düştük. İstanbul’ dan Ayvalık’ a gidiş 3 alternatifiniz bulunmakta. İlk tercih en uzun yol olan Çanakkale üzerinden gidiş. İkinci tercih körfezi dolaşarak Bursa üzerinden gitmek, üçüncü tercih ise deniz otobüsleri ile Bandırma, Yalova ya da Topçular’ a geçiş ile Balıkesir yolunu takip etmek olabilir. Biz de Pendik’ ten Yalova’ ya geçmeye karar verdik.

İlk durağımız olan Ayvalık’ ı 20 km. uzunluğundaki plajları ile ünlenmiş Sarımsaklı Bölgesi, Merkez Kısmı ve Cunda adası olarak üçe ayırdık. Sarımsaklı; yazlık beldelerin ve tatil köyü tadındaki tesisleşmelerin yoğun bulunduğu bir bölge. Cunda adası merkeze 10 km. uzaklıkta kara ile arasında Türkiye’ nin ilk boğaz köprüsü diye geçen köprü bağlantısı bulunan bir ada. Maalesef popülaritesi sebebi ile konaklamadan yeme-içmeye fiyatlar normalin üzerinde kalıyor. Merkez ise, dar sokakları, doğallığı bozulmamış mimarisi, huzur verici manzarası, otantik havası ve birbirinden şirin pansiyonları ile öne çıkan, bizim de konaklama için tercih ettiğimiz yer oluyor.

Akşam saatlerinde vardığımız Ayvalık tahminimizden daha küçük, fakat bir o kadar da sıcak bir sahil kasabası olarak karşımıza çıktı. Yolun verdiği yorgunluğa Ayvalık’ ın dar sokaklarına yaşadığımız otopark çilesi de eklenince pek hoş olmayan bir başlangıç yaptık. Zorunlu otopark yaptırımlarına karşı birisi olarak gecelik talep edilen 20 tl lik fahiş ücrete, sarhoş otopark görevlileri ile daha fazla muhatap olmak istemediğimizden tek seferlik katlandık ve pansiyona doğru yola koyulduk.

Konaklayacağımız yer “İstanbul Pansiyon” adında şirin sahipleri olan, restore edilmiş şirince bir Rum eviydi. Telefondaki içten yaklaşımı ve misafirperver ses tonu ile Çiçek Hanım ve eşi mekâna hayat veren çift olarak karşıladılar bizi. Yeni açılan pansiyonumuzun sahipleri de yeni evli diyebileceğimiz sıcak bir çift. Odalar küçük, fakat doğal havasında bırakılmış. Lavabo ve duşlar ortak kullanımda, kahvaltı ve çay saatlerinde değerlendirebileceğiniz hoş bir de bahçesi mevcut. Ben pek hoşlanmasam da meraklısı için belirteyim; bir de zıpır kedileri mevcut. Pansiyona yerleştikten sonra üzerimizdeki gerginliği sahilde Türk kahvelerimizi yudumlayarak attık çok şükür. Ayvalık’ ta geçireceğimiz 2 gecemiz var.

Sabah erkenden kuş sesleri ile uyanıyor ve gıcırdata gıcırdata indiğimiz ahşap merdivenlerden, örme taş duvarlar ile çevirili, yeşillikler arasında huzur verici bahçemizde kurulu kahvaltı soframıza ulaşıyoruz. Ege’ nin dillere destan zeytinyağı ile taçlandırdığımız kahvaltı sofrası ile güne güzel bir başlangıç yapıyoruz.

Kahvaltı sonrası referans üzerine kafamızı dinleyebileceğimiz bir tekne turuna çıkmak üzere yürüme mesafesinde kalan sahile iniyoruz. Sahil şeridinde çok sayıda kiralık tekne mevcut. Genel olarak ta konseptleri benzer: sabah saat 10.00 gibi denize açılarak 4-5 adet koya uğruyor, yüzme ve yeme-içme molaları veriyorlar. Dönüşte ise Cunda adasına yanaşarak kısa bir gezi molası ile günü noktalıyorlar. Tüm teknelerin sahil şeridinde kayıt masaları mevcut. Fiyatları 17.5 tl ile 25 tl arasında değişiyor. En ayırt edici özellikleri; müzik ve eğlence hizmetleri. Ağırlıklı olarak bangır bangır piyasa müziklerinin çaldığı tekneler sektöre hakim olsa da bizim gibi sakinlik arayan kişiler için de hizmet veren tekneler mevcut. Kayıt yaptırırken bu detaya dikkat etmeniz de yarar olacaktır.

Her gittiğiniz koydan kolay kolay ayrılmak istememenize rağmen, bir sonraki koyun bir öncekinden daha çekici geleceğini de unutmayın. Tüm yüzme molalarında maske, şnorkel ve palet eşliğinde su altı güzelliklerinin içerisinde kaybolduğumuz tekne turumuzun öğle yemeği beni gerçekten mest etti. Günün taze balığının “Sınırsız Yemek” konseptinde servis edilmesi sonucu yüzgeçlerim çıkacak kadar balık yediğimi hatırlıyorum.

Akşamüzeri Cunda’ ya yanaştığımızda adayı keşif için 1 saatimiz vardı. Hemen meşhur sakızlı dondurmasını elimize alarak sokak aralarına daldık ve tarihine dokunulmamış yapılar içerisinde kısa fotoğraf molaları ile ilerleyerek tepe noktasındaki mevcutta cafe olarak hizmet veren Değirmene ulaştık. Sonrasında da kalan zamanımızı çarşı kısmını gezerek değerlendirdik.

Saat 17.30 gibi Ayvalık’ a döndükten sonra semt pazarını gezip, Şeytan Sofrasına geçtik. Şeytan Sofrası Ayvalık’ taki tüm da takımlarını görebileceğiniz hakim bir tepe üzerine kurulmuş. Adını tepe üzerinde bulunan, içerisinde şeytanın ayak izi olduğu söylenen üstü demir kafes ile kapalı bir çukurdan alıyor. İnsanların bu çukura para atarak dilek tutmalarını hala anlayabilmiş değilim. Herhalde satanistlerin dilek kuyusu gibi bir anlam yüklenmiş olsa gerek:) Harika manzarası ve huzur verici gün batımı ile çaylarımızı yudumladıktan sonra kızarmış lokma molası sonrasında pansiyonumuza geçmeye hazırlanıyoruz. Tam o esnada sandalye altından çıkmış bir çivinin ayağıma saplanması ile ayağımda şiddetli bir acı ile irkildim. Kirli kanı akıtma ve yarayı temizleme işlemlerimiz sonrasında hastaneye gitmeye gerek duymayarak yolumuza deva ettik. Her ne kadar biz hastaneye giderek tetanos aşısı vurdurmak istemesekte kaderden kaçılmayacağını ilerleyen saatlerde görmüş olduk.

Akşam pansiyonda yan odamızda kalan iki İngiliz kız kardeşten birisi feryat figan yanımıza geldi ve kardeşini akrep soktuğunu söyledi. Apar topar kendilerini hastaneye götürdük. Akrep serumunu bil bilmeyen, soğuk-sıcak kompres farklılığını da tam idrak edememiş bir devlet hastanesinde ilk müdahale yapılırken, bende hesapta olmayan bir şekilde hastanede olmanın verdiği şaşkınlıkla tetanos iğnemi oldum. Tetanosun 15 gün süre ile vücutta kuluçkaya yattıktan sonra geri dönüşü olmayan ve direkt olarak ölüme sebebiyet veren bir mikrop olduğunu benim gibi sonradan öğrenenlere hatırlatmakta yarar olacaktır.

Ertesi sabah aynı zamanda Ayvalık’tan Foça’ ya geçeceğimiz gün. Merkezi yürüyerek rahatça dolaşabilmeniz için turistlere yönelik hazırlanmış ücretsiz temin edebileceğiniz bir el haritası mevcut. Biz de öğlene kadar adım adım tarihin karşımıza çıktığı bu merkezi gezmenin keyfini çıkarttık. Ben en çok dingin avlusu ile Aynalı Camiyi beğendim. Ayvalık insanı tam bir keyif ve siesta düşkünü olarak kaldı aklımızda. Ramazan ayı olmasına rağmen sokaklarda ve kapı önlerinde bira içip çekirdek çitleyen ev hanımları bizi epey şaşırttı.

Öğleden sonra Sarımsaklı üzerinden Foça’ ya doğru yola çıktık. 2 saatlik bir yolculuk sonrasında Foça’ ya vardık. Foça; Eski ve Yeni Foça olarak ikiye ayrılmış durumda. Her iki kısım arasında 17 km. lik bir yol farkı var. Biz konaklama tercihimizi Yeni Foça yolu üzerinde bulunan Alize Tatil Köyünden yana kullanıyoruz. Tesis, odalarının ferahlığı ve serpe usulü zengin kahvaltısı dışında, ilgisiz tavırları sebebi ile bizde çok ta olumlu etki bırakmadı.

Fazla vakit kaybetmeden Eski Foça’ ya geçmek üzere yola devam ediyoruz. Yeni Foça’ da ücretli plajlar, cafe ve club lar mevcut. Sahil şeridinde pansiyon fiyatına yakın çadır konaklama alternatifi sunan birkaç camping te mevcut. Bu campinglere 15-20 tl lik bir otopark ödemesi yapmanız durumunda plajlarından yararlanabiliyorsunuz. Biz, denize girmek için campingler ile Eski Foça arasında kalan, yol üzerine arabanızı bırakarak patikayı takip ettiğinizde ulaşabileceğiniz, tam karşısında bir de ufak adacık bulunan şirin bir koyu gözümüze kestirdik. İnsanımız sahil kenarlarına çöp atmama konusunda biraz daha duyarlı olsaydı, daha keyifli bir dinlence yaşayabilirdik.

Akşamüzeri Eski Foça’ya geçerek Karataş’ a gidiyoruz. Sahili turlayıp yemek yedikten sonra merkezin girişinde bulunan değirmenlerden günbatımını izleyerek otelimize geri dönüyoruz. Güzel bir film keyfinin ardından sıra dinlenme vaktine geliyor elbette.


Ertesi sabah tatilimizin üçüncü ve en yoğun geçecek gününe sıkı bir kahvaltı ile başlıyoruz. Bugün gerçekten de uzun olacak. İzmir üzerinden Urla ve Karaburun yaparak dağ yollarından Çeşme2 ye varmak bu günkü amacımız.

İlk durağımız olan Urla’ ya vardığımızda biraz hayal kırıklığına uğruyoruz. Urla hiç de beklediğimiz gibi bir yer çıkmıyor. Merkezin sahile uzak kalması sebebi ile denize girmek içn 10-15 km. uzaklıktaki köylere gitmeniz gerekiyor. Biz de yakın köylerden birisinde kısa bir yüzme molasının ardından, denizi fazla beğenmediğimiz sebebi ile direkt Karaburun’ a geçme kararı alıyoruz. Ege şansımıza kudurmuş vaziyette; o dingin, çarşaf gibi koyları görebilmek pek mümkün değil. Karaburun’ da güzel bir balık keyfinin ardından Mordoğan’ a geçiyoruz. Mordoğan’ da açık deniz balıkçılığı yapıldığından, balıkçı teknelerinin kıyıya dönmesi ile birlikte restaurant larda farklı balıklar tatmanız mümkün olabilir.

Çeşme’ ye otobandan gitmek yerine dağ yollarından gitmek biraz zahmetli olsa da inanılmaz keyifli olması sebebi ile tercih edilebilir bir hal alıyor. Her bir karesi tablo gibi hafızalara kazınan bu neşeli yolculukta bizim gibi gözünüze hoş görünen koylarda yüzme molası verebilirsiniz.

Akşam saatlerinde Çeşme’ ye varıyoruz. Burada da sizi bütçenize uygun bir şekilde karşılayacak, benzer şirinlikte bir İstanbul Pansiyon bulmak mümkün. Hızlıca pansiyona yerleştikten sonra Çeşme sokaklarına atıyoruz kendimizi. Tıka basa yediğimiz öğle yemeği sebebi ile burada atıştırmalıklar ile geceye devam etmeyi tercih ediyoruz. Mutlaka tatmanız gereken süt mısır keyfi sizi kalenin karşısındaki meydanda bekliyor olacaktır. Sergileri, geç saate kadar açık dükkânları ile Çeşme, tüm cıvıltısı ile bize “Hoş geldiniz” demiş oldu. Tatilimizde dinginlik aradığımızdan gece hayatına da bulaşmamayı tercih ediyoruz.

Dördüncü günümüzde sıra Çeşme koylarını keşfe geldi. Yine sakin bir tekneye atıyoruz kendimizi. Buradaki teknelerde gördüğümüz sakinlik anlayışı Ayvalık’ takiler kadar yaygın değil. Fakat bu tarz taleplere yönelik özel localar mevcut.

Çeşme’ de eşek Adası başta olmak üzere benzer ada takımlarını gezerek bir kez daha yüzme zevkinin dibine vuruyoruz. Akşamüzeri Kumru keyfinin ardından Çeşme’ ye 10 km. uzaklıktaki Alaçatı’ ya geçiyoruz. Eğer su sporları ile ilgilenmiyorsanız Alaçatı’ yı olmazsa olmazlar arasında düşünmeyebilirsiniz. Merkezde deniz bulunmuyor. Taş evleri ve rengarenk cafeleri, birbirleriyle rengarenk bir uyum içerisinde bulunmasına rağmen yüksek fiyat politikalarının hakim olması sebebi ile Alaçatı biraz dudak uçuklatıcı kaçabilir. Damlasakızlı Türk kahvelerimizi yudumlayarak gezimizi tamamlıyor ve Çeşme’ ye geri dönüyoruz.

Beşinci günümüzde kahvaltı sonrası yine yollardayız. Bugün kültür turu ağırlıklı bir gün var bizi bekleyen. İlk olarak Efes’ e varıyoruz. Özellikle yerli turistlere gına getiren yüksek müze fiyatları ile burada da karşılaşıyoruz. “Neyse ki müze kartımız var.” diyor ve Efes gezimize başlıyoruz. Suriye’ deki Palmyra Antik kentinden yeni gelmiş olmamızdan olsa gerek Efes, hayallerimizden biraz daha uzakta kalıyor. Ara yollardaki bakımsızlık ve peyzaj eksikliği bizi üzüyor. Oldukça zayıf kalan yönlendirme ve açıklamalar mecburen elektronik rehber kiralamayı zorunlu kılıyor. Neredeyse giriş bileti kadar ek ödeme talep edilen ve Müzekartın geçmediği Yamaç Evlerini dilerseniz ayrıca da gezebilirsiniz. Ya da yöre halkının “Fazla garıştırmicen, Selçuk’ luyum dicen; geçcen,gitçen..” felsefesini kullanabilirsiniz.

Efes’ ten sonra 20 km. uzaklıktaki Şirince’ ye geçiyoruz. Şirince yeşillikler içerisinde dağ yollarından geçerek ulaşabileceğiniz adı gibi şirin bir köy. Egenin sıcakkanlı insanını her köşesinde görmek mümkün. Göz alabildiğince uzanan üzüm bağlarından elde edilen şaraplardan tadabilir, leziz gözlemeler ve ayran eşliğinde yöresel tatlar eşliğinde midenize bayram havası yaşatabilirsiniz. Taşlık köy yollarındaki fotoğraf turumuzun ardından Kuşadası’ na doğru yola koyuluyoruz bu seferde. Yol üzerinde iki şey dikkatinizi çekecektir. Birincisi Selçuk’ taki Türk Hava Kurumu. Sarı sarı dizili uçakları görünce merak edip burada kısa bir mola vererek eğitimler hakkında bilgi alıyoruz. Yol üzerinde dikkatinizi çekecek ikinci şey ise Kuşadası girişinde gözümüze çarpan Aquapark lar. Avrupa’nın en uzun su kaydıraklarına sahip olma ünvanında yarışan bu su parklarındaki en uzun su kaydırağı şu anda 257 metre.

Akşamüzeri Kuşadası’ na varıyoruz. Burada da tesisleşmenin yoğun olduğu bir bölge bulunmakta. Kadınlar Plajı adındaki bölge Şile’ nin dalgalı denizlerini aratmayan denizi ve uzun kumsalları ile boncuk gibi yan yana dizilmiş tesislerin yoğun olduğu bir alan. İlk gün yüzme dışında bir daha uğramak istemediğimiz plajdan ayrılarak konaklama amaçlı merkeze geri dönüyoruz.

Tatilimizin dış turizm açısından en öne çıkan yeri Kuşadası. Yerli turist görmeniz oldukça zor. Şehirde yabancı turist popülasyonu hakim. Bu yönde de gece hayatı, eğlence merkezleri ve yerel esnaf çoğunluğu hakim. Ayrıca özellikle yabancı turistlere yönelik hizmet veren gayrimenkul sektörü de gözümüzden kaçmadı.

Akşam merkezdeki kalede yaptığımız panoramik şehir seyri ve kahve keyfi sonrasında geç saatlere kadar şehri turluyoruz. Genel kanımız Kuşadası’ nın bekarlara hitap eder olmasının baskın olduğu yönünde.

Turumuzun altıncı ve son günüde “Bir de Kuşadası’ nın koylarını görelim.” diyerek bölgedeki tekne turlarından birisine katılıyoruz. Bu tur diğerlerinin aksine sonuçlanıyor bizim için. Maalesef sürekli kara bağlantısı olan ve az zahmetle karadan da ulaşabileceğiniz koyları geziyorsunuz. Sakin bir tekne bulmanız hemen hemen imkânsız. Tek gerçek egenin berrak denizi ve su altı güzelliği. Biz de bir kez daha kendimizi bu zenginliğe bırakıyoruz ve son günümüzün tadını çıkartıyoruz.

Akşamüzeri direkt dönüş yoluna geçiyoruz. Yolumuz uzun bu sefer. Bu uzun yolda Akhisar’ dan kavun ve çömlek alışverişi, Susurluk’ ta da ayran ve tost keyfi bize eşlik ediyor. En nihayetinde gece yarısı kürkçü dükkanımıza varıyor ve sıradaki kaçamağı ip ile çekiyoruz.

4 yorum:

burak sarımehmetoğlu dedi ki...

merhaba, adım burak sarımehmetoğlu, "tırı vırı dünya" isimli kişisel blog editörüyüm. sizin siteniz için oy kullandım ,siz de benim için kullanırsanız sevinirim. teşekkürler.
https://www.blogodulleri.com/Ara/1033

Adsız dedi ki...

lütfen bu yorumu siler misiniz. google'da adımı yazınca ilk sayfada bu da çıkıyor :) teşekkürler

Adsız dedi ki...

güzel tatil olmuş .. kuşadasında sadece 1 köpek mi gördünüz :)) bir daha tekne turu yaparsanız güzelçamlı'ya gidin orada yapın tekne turunu , diğer kuşadasındaki koylar yangından önce muhteşemdi ama orman yangını mahfetti malesef .. yine gelin adaya ..

Adsız dedi ki...

yorum yaezmışım buraya. adım burak. google'da çıkıyor gereksiz yere. silerseniz sevinirim. tşekkürler

Yorum Gönder

Söyle,söyle; çekinme...