Pages

6 Ağustos 2010 Cuma

Gezentiler Arap Yarımadasında...

Ertelenmiş bir programı hayata geçirme zamanı geldi çattı en sonunda. Hazır komşuya vize kalkmışken bir ziyaret etmemek olmazdı.


Kısaca program özeti için sağdaki iconu tıklayabilirsiniz:


Rotamız üzerinde bulunan Gaziantep, Halep, Palymra, Şam, Beyrut, Jeiata ve Byblos' a nasıl gidilir, nereleri gezilip görülebilir, nerede kalınır, ne yenir - ne içilir, ne alınır gibi sorularının kısa anlatımlı cevapları için soldaki iconu tıklayabilirsiniz.


Tüm bölgelerin detaylı haritaları da elimde mevcut; dileyene dijital ortamda e-mail olarak gönderebilirim. Suriye ve Lübnan ile ilgili basılı bir gezi rehberi olmadığından Wkipedia v.b. kaynaklardan derlediğim 50 sayfalık bir dökümanda mevcut elimde. [ ilhanoren@hotmail.com]


Doğunun Paris’ i Gaziantep


Yolumuz uzun, ilk durağımız Gaziantep… Sabahın ilk ışıkları ile Gaziantep’ e ulaşıyoruz. Havaş ile 30dk. lık bir yolculuk sonrasında merkeze ulaşıp katmerli güzel bir kahvaltı ile güne başlıyoruz.

Her adımımızda Antep bize göründüğünden çok daha fazlasına sahip olduğunu anlatıyor. Gezip görülecek, üstelik yürüyüş mesafesindeki yakınlığa sahip o kadar çok yer var ki. Kısıtlı zamanımız dolayısı ile gezebildiğimiz kadarını gezmeye başlıyor kalanını da dönüşe bırakıyoruz.

Gaziantep Emine Göğüş Mutfak Müzesi: Türkiye’ nin ilk mutfak müzesi olma özelliğine sahip mekân yeni açtığı kapılarıyla ağırladığı misafirlerine Gaziantep’ in geleneksel mutfak kültürünü detaylıca anlatıyor. Şimdilik ufak bir alanda Restaurant hizmeti de verilen müze de yakın zamanda daha geniş çaplı bir Restaurant ın dan hizmete gireceğini öğreniyoruz. Her köşesi yemek kokan müzeyi yemek öncesi dolaşmakta yarar var…

Butik Otel: Otantik tadı ile 4 sene önce restorasyonu tamamlanmış otel turistik olarak hizmet veriyor şu anda. Normal otel fiyatlarına göre gecelik fiyatları biraz pahalı olsa da, yöresel bir mekanda konaklamak isteyenler tercih edebilir.

Şeyh Fethullah Cami ve Külliyesi: İlk yapıldığı tarihten günümüze kadar değişmeden sağ kalabilmiş, minare ve kubbe tasarımı ile farkındalık yaratan cami dar sokaklarda karşımıza çıkıyor. İçerisinde Antep savunmasında şehit düşen Molla Mehmet’ in de mezarı bulunan camiyi yol üzerinde ziyaret edebilmeniz mümkün.

Gaziantep Kalesi ve Panorama Müzesi: Her şehirde olduğu gibi Antep’ te de Savaşlara konu olmuş bir şehir kalesi mevcut. Bu zamana kadar gezdiğim kaleler arasından sıyrılan bir özelliği yok maalesef. İçerisinde bir Panorama müzesi mevcut. Heykel, maket ve görsel anlatımla desteklenmiş savaş zamanını anlatan bir koridor olarak tanımlanabilir. Tarih anlamında detaylı anlatıma sahip olsa da, ilk adımınızdan itibaren sürekli üzerinize doğru tutulan silahlı heykeller, şehit düşmüş çocuklar görmek fazlasıyla karamsar bir etki bırakabiliyor üzerinizde. Sanki biraz fazla göze sokulmuş gibi.

Naib Hamamı: Yaklaşık 400 yıllık tarihi ile Osmanlı hamam kültürünü günümüze taşıyan Hamam şu anda da modern bir tesis olarak hizmet veriyor. Bayanlar için gündüz, erkekler için ise akşamları hamama girebilmek mümkün.

Gaziantep Arkeoloji Müzesi: Her adımında hayranlık uyandıran mozaikleri ile sizi büyüleyen, mutlaka görülmesi gereken bir tarih müzesi. Meşhur Çingene Kadın mozaiğinden daha çarpıcı mozaikler de var bence. Mozaikleri gördükçe aklıma, ilkokul da el işi kâğıdı ile Çin işkencesi tadında yaptırılan çalışmalar geldi. Bütün ellerimin uhu olduğu, el işi kâğıtlarının sürekli ters yapıştığı günleri esefle kınayarak hatırladım birdenbire :)

Gaziantep Bayazhan - Kent Müzesi: Yöresel el sanatlarından, yemek kültürüne; coğrafi özelliklerden, el işçiliğine kadar tüm detayları ile Gaziantep’ i tanıyabileceğiniz harika bir müze. Müzedeki bölümleri gezerken size eşlik edecek elektronik bir rehberde girişte teslim alınabiliyor. Antep’ i gezmeye başlamadan önce ilk durağınız burası olabilir. Müzenin içerisinde bulunduğu Bayazhan aynı zamanda Restaurant hizmeti de veriyor. Çarşı içerisindeki yöresel Restaurant lara kıyasla daha global bir çizgiye sahip Restaurant’ ın bu hizmeti fiyatlarına da yansımış durumda.

Bey Mahallesi: Fransız harbi sonrasında ciddi yıkıma uğramış mahalle restorasyon çalışmaları ile yeniden doğuyor. Fotoğraf çekimi için koşa koşa gidilebilecek görselliğe sahip mahalle de ki evleri dar sokaklar ve çıkmazlar eşliğinde baştan sona gezip görmeniz şiddetle tavsiye edilir.

Gaziantep’ te gezdiğimiz tüm müzelerde Müzekart geçiyordu. Müzekartı olmayanlar için ise giriş ücretleri 2tl ile 5tl arasında değişiyor. Kültür kenti Gaziantep’ te ki yarım günlük gezimize sığdırabildiğimiz kadar yer sığdırdıktan sonra eksik kalan Çarşılar, Bedestenler, Hanlar v.b. yerler için dönüşte Antep’ te 1 gün daha kalmaya karar vererek yolumuza devam ettik. Amacımız Gaziantep’ten direkt olarak Suriye taksileri ile Halep’ e geçmekti. Araştırdığımız kadarı ile pazarlık gücünüze bağlı olarak kişi başı 10 – 25 dolara direkt Halep’ e geçmek mümkün. Fakat sonradan öğrendik ki taksiler uçak saatlerine göre belirli yerlerde duruyor ya da yolcu getirmişse bulunabiliyor. Biz gittiğimizde teksi göremedik ve tavsiyeler üzerine taksi bulabilmek için Kilis’ e geçmeye karar verdik. Kilis minibüsü ile kişi başı 7 tl ye Kilis’ e varıyor, sonra da yine aynı minibüs ile iki kişi 10 tl ye sınır kapısına varıyoruz. Aslında Kilis’ te inseydik belki taksi bulabilirdik, ama şoförün taksiyi çok bekleyebileceğimizi söylemesi ile sınır kapısına gitmeye karar verdik. Kendisi her ne kadar sınır kapısında çok daha rahat taksi bulabileceğimizi söylese de öyle olmadığını sınıra vardığımızda gördük. 2 kişi için 80 tl gibi rakamlar çıktı karşımıza. Sınırda taksi göremeyince Kilis ten çağırılabileceğini filan duyduk, burada minibüsçünün oyununa geldik diye düşünerek otostop çekmeye başladık. Sınırdan yürüyerek geçiş yasak olduğundan mecbur bir araba bulmanız gerekiyor. 10 dk. lık bir bekleyiş sonrası Halep’ e günübirlik gezi için giden bir Türk çiftin bizi alması ile tekrar yollara düştük.

Öncüpınar’ dan çok fazla araç çıkışı ve girişi oluyor. Araç başı 200 tl gibi senelik bir rakam ödeyerek arabanız ile geçebiliyorsunuz. Benzin tabi ki çok ucuz. Geçiş için 200 tl ödemenize rağmen 1 haftada 20-30 tl lik benzinden fazlasını yakmıyorsunuz. Sınırdaki işlemler biraz sıkıntılı diyebilirim. Bizi alan çift herhangi bir ücret talep etmemesine rağmen sınırdaki bazı kişiler taksi yolcusunu aldığı için biraz bozuk attılar. Kısa bir gerginlik sonrası yola devam ettik.


Komşu Komşu…


Sınırdan sonra ilk yerleşim merkezi 15-20 km uzaklıkta. Helep’ e buradan da geçiş mümkün. Suriye de şehir içi otobüslere 0.30 krş, şehirler arası otobüslere 5-7 tl, şehir içi taksilere ise 1.5 – 3 tl arası rakamlar veriyorsunuz. Taksilerde taksimetre olmasına rağmen, giderken aniden kapanıvermesi, ya da hiç açılmaması gibi durumlar yaşadık. En nihayetinde sizden alabilecekleri maksimum para bizde dolmuş parası olduğundan çok ta fazla gerginlik yaratmanın bir anlamı yok.

Sonunda Halep’ teyiz. Halep’ i gezmeye başlamadan önce ilk olarak sırtımızdaki çantalardan kurtulmamız gerekiyor. Halep’ te daha doğrusu Suriye’ de 5 yıldızlı oteller dışında kaliteli orta sınıf bir otel bulmanız çok zor. Kişi başı 7 dolar ile 15 dolar arası değişen çok uygun bütçeli oteller olsa da, odanızı hamam böcekleri ile paylaşmak, renkleri siyahlaşmış boğuk perdeler ile kokmadığı sürece temiz olarak nitelendirilen çarşaflara sahip odalarda kalmak sizin tercihiniz değilse seçiminizi bu yönde yapmayacaksınızdır. Örneğin gecelik 2 kişi 40-50 dolar bütçeli Meşhur Baron oteli mevcut. Atatürk’ ten, Agatha Christie’ ye kadar çok ünlü isimler burada kaldıysa da, Atatürk zamanından bu yana hiç bakım yapılmadığını görebilirsiniz. Çok merak ediyorsanız bir kahve içmeye uğrayabilirsiniz. Eşimin turizm otelci olmasının etkisi ile uygun bütçeli ayarladığımız Sheraton Otel’ e gidiyoruz vakit kaybetmeden. Odamıza

yerleşip çok kısa bir dinlenme sonrası Halep sokaklarına atıyoruz kendimizi.

Otelimiz çok merkezi bir konumda. Yürüyerek Şam’ daki benzerinden hemen sonra 650 yılında yapılmış Emevi Camisine gidiyoruz. Etkileyici bir avlusu var caminin. Suriye’ de ki camilere, avluları da dâhil olmak üzere başı açık ya da ayakkabı ile giremiyorsunuz. Camiler gerçekten çok temiz; belki de tek temiz olan yerler Cami leri diyebiliriz.

Emevi Camisinden sonra soluğu 5-10dk. yürüyüş mesafesindeki Halep Kalesinde alıyoruz. Halep Kalesi şimdiye kadar gördüğümüz klasik Kale tasarımlarından farklı bir Kale olarak çıktı karşımıza. Etrafındaki kazı ve restorasyon çalışmaları bittiğinde çok daha can alıcı bir görünüme sahip olacağı kesin. Kaleye yüksek sütunlu taş bir köprü üzerinden giriyorsunuz. İçerisinde kapalı ve açık çok sayıda girebileceğiniz bölmesi var. En yüksek noktasına çıktığınızda tüm şehri panoramik olarak görme imkânınız oluyor.

Kalenin ardından, kale etrafındaki Nargile Cafe ler de biraz soluklanıp bir şeyler atıştırdıktan sonra Kapalı çarşıyı ziyaret ediyoruz. Kapalı çarşısı tüm yollarını birbirine eklediğinizde 11km gibi bir uzunluğa sahip. Bizdeki Kapalı çarşılar göz önünde bulundurulduğunda daha düzensiz bir yapıya sahip. Bir tarafta açık et satışı yapılan alanları görürken diğer tarafta tekstil ürünü astanları görebiliyorsunuz. Çoğu ürünün fiyatı üzerinde yazmadığından pazarlık esas. Pamuk ve ipek kullanılan ürünlerin fiyatları uygun olsa da estetik olarak bizim moda anlayışımıza çok yakın

olmadığından bu yönde pek bir alışveriş gerçekleştiremedik. Çarşı içerisinde şaşırtıcı bir şekilde motosiklet ve bisiklet ile gezen bir sürü insan var. Çarşı içerisinde gezerken tüm televizyonlardan gelen bir ses dikkatimi çekti; herkes tüm dikkati ile bir diziye kilitlenmiş. Arapların Türk dizilerine karşı olan merakını bildiğimden kafamız uzatıp ne izlediklerine baktım. Kilitlenmiş bakışlar Kurtlar vadisini izliyordu. Asıl şaşkınlığım köşe bucak satılan Kurtlar vadisi t-shirt leri posterlerini görünce oldu açıkçası. Karakterlerin isimleri farklı, üzerine Arapça dublaj yapılmış dizi versiyonu ilginç geldi. Hatta öğrendim ki önümüzdeki günlerde dizi ekibi Suriye’ de olacakmış. Buradan yola çıkarak rahat iletişim kurabiliyorsunuz esnaf ile.

Bol bol fotoğraf ve video çektikten sonra otele dönerek 17 saattir ayakta olmanın verdiği yorgunluk ile uykuya dalıyoruz. Biraz kestirip akşam dışarıya çıkarız düşüncesi olsa da, rehavetin ağır basması ile sabah gözümüzü açabiliyoruz.


Büyüleyici Palmyra…


Sabah erkenden Halep’in ara sokaklarında buluyoruz kendimizi. Araplar sabah kahvaltısında Humus’ a bayılıyorlar. Uzun dilimlenmiş salatalık parçalarını kaşık olarak kullanıp afiyetle yiyorlar. Humus’ a meze olarak bayılsam da sabah kahvaltısında bizim kültürümüze daha yakın bir şeyler yemeyi tercih ettik. Jebna diye telaffuz edilen bizdeki kaşarlı pide olarak benzetmede bulunabileceğim bir kahvaltılık türü daha var. Biz bunu tercih ettik, hatta etli olanlarını da çok beğendim. Oldukça ucuz. Bizde ki gibi fırınlar var etrafta. Bu fırınlarda ayaküstü bir içecek alarak yemeniz de mümkün, bizim gibi fırından alarak çay bahçesine oturmanız da bir seçenek.

Kahvaltı ardından tüm günlük anlaşabileceğimiz bir taksi ya da Travel Agencey aradık. Amacımız Hama ve Humus üzerinden gezi ile Palmyra ya ulaşmak oradan da Şam a geçmekti. Beklediğimiz araçları bulamayınca bir taksi ile otogara gittik. Otogar şehrin biraz dışında kalsa da en fazla 2 dolar gibi bir para ödeyeceksinizdir. Daha fazla isteyecek olabilirler. Mesela biz 2 dolar dedik. “Ok” alınca atladık taksiye, zaten taksimetre de yazıyordu. Yarı yolda taksici çaktırmadan taksimetreyi kapattı; vardığımızda uzattığımız parayı geri attı, bir o kadar daha istedi, biraz tatsızlaştık ve indik taksiden İngilizce bilen birisi aracı oldu ve anlaştığımız parayı alıp gitmezse köşedeki polise gideceğimizi söyledik. Taksici çevirdi bir anda anlaşmada para yok, bu para yırtık dedi. Aracı olan adam ise güldü ve yırtık parayı kendisi alıp, yenisini vererek taksiyi gönderdi. Kusura bakmayın dedi ve bize otobüs konusunda da yardımcı oldu. Şehir de bizdeki gibi otobüs acenteleri var. Otogara gelmeden onlardan birisi ile anlaşıp detayları öğrenmiştik, direkt elimizdeki kartvizit ile bu otobüs firmasının yerini bulduk. Kişi başı max. 7 liraya lüks araçlar ile şehirlerarası yolculuk yapmanız mümkün. Araçların üzerinde Vip yazıyorsa daha kaliteli oluyor genelde. Bizim seyahat ettiklerimizde tek sırada 2+1 deri koltuklar bulunuyordu. Televizyon, müzik sistemi, yol kameraları ve en önemlisi de deli gibi çalışan klimaları bulunan araçlar ile seyahat etmek oldukça keyifli.

2 saatlik bir yolculuk sonrası Halep’ten Humus a gelmiş oluyorsunuz. Aynı otogardan 2.5 saatlik bir yolculuk ile 160km. uzaklıktaki Palmyra ya geçmek mümkün. Buradaki otogardan antik kente geçmek için 7-8 dolara taksi tutmanız gerekiyor. Taksicimiz ve aynı zamanda rehberimiz Cemal’ e denk gelirseniz bizden de selam söylemeyi unutmayın. Palmyra inanılmaz güzel bir antik kent. Bana göre Suriye’nin olmazsa olmazı diyebilirim hatta. Yöre halkı Palmyra ‘ yı daha çok Tedmur / Tadmor olarak biliyor. 1980 de Unesco nun Dünya Mirasları listesine aldığı şehirde kasaba tadında bir yerleşim var. Restaurant lar, Butik oteller daha turistik, daha kaliteli. Burada çok lezzetli bir deve kebabı ve tadı hala damağımda olan etli humus yedim. Irak tarafında bir hava alanı varmış zamanında ama güvenlik sebebi ile kapanmış. Suriye de bu noktadan sonrası direkt çöl zaten. Şehrin tarihini merak edenler wikipedia’ dan araştırma yapabilirler. Palmyra da konaklayacaksanız tepedeki kaleden gün batımı ya da gün doğumunu izlemeniz tavsiye ediliyor. Vaktiniz bizim gibi kısıtlıysa tüm heybeti ile ayakta duran sütunların arasında tarihin silemediği izleri sürebilirsiniz. Kapalı alanlarda olan tiyatro v.b. alanların 18.30 da kapandığını hatırlatmakta yarar var. Dilerseniz antik kenti deve ile dolaşmanız da mümkün. Deve kemiğinden yapılmış kolyeler çok orijinal duruyor, biz hatıra olarak 1 tane aldık.


Şam Tatlısı


Palmyra da her ne kadar bir parçamız kalsa da yola devam etmemiz gerekiyordu. 215km. uzaklıktaki Şam yollarına düştük biz de. 22.30 gibi otogarda olduk, otogar şehir merkezine çok uzak sayılmaz. 1-2 dolara taksi ile merkeze ulaştığınızda gecelik odabaşı 15-70 dolar aralığında çok fazla otel olduğunu göreceksiniz. 5 yıldızlı oteller merkeze biraz daha uzak konumda yer alıyor ve Suriye’ deki tüm 5 yıldızlı oteller gibi fiyatları min. 200 dolardan başlıyor. Bizde sabah erken saate çıkacağımız için fazla konfor aramadan 18 dolara El-Zahraa otelle anlaşıp yerleşiyoruz. Bu tip otellerde oda da tuvalet ve duş olmamasını tercih edebilirsiniz. Ne kadar sade olursa hamam böcekleri de o kadar az oluyormuş, biz bunu öğrendik. Otele yerleştikten sonra çıkıp biraz turluyoruz, dünya kupası maçları sebebi ile tüm cafe lerde elde nargileler maç izleniyordu. Her köşede görmeye alıştığımız meyve sucularından birisinde bir şeyler içerek otele geri dönüyoruz ve uykuya dalıyoruz bizde.

Sabah bir kez daha erken saatlerde yollara düşüyoruz, Kapalı çarşı yürüyüş mesafesinde, merkeze yakın olan kapısından girerek dümdüz gittiğinizde meşhur Emevi Camisine ulaşıyorsunuz. Burada kahvaltılık için bir alternatif bulamadık; poğaça benzeri bir şey aldık, o da hurmalıymış meğer, ayran ile çok iyi gitmese de mecbur kemirdik bir köşesinden. Her ne kadar erken saatlerde yola düşsek te Arapların uykuyu ne kadar sevdiğini hatırlıyor ve 10.00 a kadar mekânların açılmasını bekliyoruz. Bizde olsa 08.00 dediğinde kepenkler açılır.

Emevi camisi mutlaka görülmesi gereken mekânlardan. Turist bayanlar için tam kapalı fakat oldukça temiz ve havadar üst katman kıyafetler veriliyor camiyi gezmek için. Caminin iç kısımlarını haremlik selamlık geziyorsunuz fotoğraf çekmek serbest. Etrafta tarihi ile ilgili çok fazla bilgilendirme yok; biz de yolculuk öncesi wikipedia araştırmalarımızı okuyarak gezintimizi tamamlıyoruz. Caminin açılmasını beklerken bir Halep Türkünün bize yaklaşıp kurduğu dialog ta ilginç:


- Müslüman mısınız?

- Evet.

- İyice Avrupalı lara benzemişsiniz. Peki kızımızın neden başı açık?

- Bizde bu konuda baskıcı bir rejim yok; o da turizm otelci; iş yerinde başı açık olmak zorunda.

- Çalışmak zorunda değil ki, sen ona bakmak zorundasın.

- ( Burcu' ya dönerek ) Canım çalışma artık istersen...:) ( Ehh, ne diyeyim ki...)


Caminin ardından Kapalı çarşıyı turluyoruz. Çarşı tavanında düzensiz aralıklar ile çok sayıda delik göreceksiniz. Bu deliklerden gelen ışık süzmeler çarşıya farklı bir hava katıyor. Delikler işgal zamanından kalma kurşun delikleri aslında. Savaş uçaklarının bıraktığı izler şu anda da havalandırma amaçlı kullanılıyor. Çarşı da çok sayıda ürün var satılan. Yöresel olarak sürme, fular, işlemeli taş v.b. ürünleri almayı tercih edebilirsiniz. Biraz alışverişin ardından otele geri dönüp bıraktığımız eşyaları alıyor ve bir taksi ile Lübnan’ a geçmek üzere şehrin diğer ucundaki otogara gidiyoruz.

Lübnan Şam’a komşu elbette, oldukça yakın. Bizim Tercihimiz Beyrut’ a gitme yönünde. Beyrut’ a giden otobüsler sabah erken saatte ve akşamüstü saatlerinde varmış. Biz öğle saatlerinde otogarda olduğumuzdan mecburen şoför hariç 5 yolcu alınan binek otomobil tarzı arabalardan birisi ile yoğun bir pazarlık ve Arap çok sesliliği sonucunda kişi başı 16 tl ye anlaşıyor ve yola koyuluyoruz.

Lübnan’ da 2010 yılından itibaren Türkiye’ den vize istemediğinden sınır geçişinde bir sorun yaşamıyorsunuz. Sınırdaki Arap görevliler pasaportunuzu poker de kâğıt atar gibi atmaktan başka bir sorun yaratmıyorlar. Sınırdan geçtiğinizde bir de Freeshop çıkıyor karşınıza; alkol ve tütün mamulleri oldukça ucuz. Elektronik ise neredeyse bizimkiler ile aynı fiyatta.


Meşhur Beyrut

Taksimiz bizi Esenler otogarı tadında bir yerde bıraktı. Sonunda küllerinden yeniden doğan, kendi tabirleri ile çok şiddetli geçen iç savaş yıllarından sonra yaralarını yeniden saran Beyrut’ tayız.

Beyrut’ ta benzin neredeyse bizdeki kadar pahalı olduğundan taksiler Suriye’ deki kadar ucuz değiller maalesef. Taksimetre olma

dığından belirli tarifeler var. Şehir içinde nereye giderseniz gidin 10 dolar ödediğiniz takdirde istediğiniz yere gidebiliyorsunuz. Aynı taksiye 5 dolar verirseniz servis mantığı ile çalışıyor ve yol üstünden kapasitesi doğrultusunda başka müşteri alabiliyor. Şehir içi otobüsler de mevcut, oldukça da ucuz; fakat bizim dışımızda hiç turist görmedim otobüslerde.

Beyrut oldukça güvenli bir bölge, her adımınızda bunu hissedebiliyorsunuz. Her köşe başında askerlerin olması hatta belirli aralıklar ile karşılaştığınız zırhlı araçlar sayesinde, kendinizi ordu evinde gibi hissediyorsunuz. Geçmişte yaşanan acı olayların tekrarlanmaması için gerekli tüm önlemler alınmış. Beyrut aynı zamanda petrol zenginlerinin tatil mekânı olduğu için güvenlik had safhada. Bu doğrultuda da eğlence mekanları ve gece kulüpleri uç noktalarda seyrediyor. Burada kendinizi batı ülkesinde gibi hissediyorsunuz; rahatsız edici bakışlardan uzak, modern mekanları bulunan bir şehirdesiniz. Sürekli lüks arabalarla karşılaşıyorsunuz. Bmw başta olmak üzere arabalar genelde Japon ya da Fransız markasına sahip. Şehirde bolca hummer da görmeniz mümkün.

Taksi’ den iner inmez otellerin en yoğun olduğu bölge olan Hamra ya geçiyoruz. Suriye den geldiğinizi düşününce Hamra da tam anlamıyla köyden indim şehre modunda kalıyorsunuz. Bu bölge Nişantaşı – Teşvikiye taraflarına çok benziyor. Sürekli araç trafiği olan bölge Beyrut’ un en işlek yeri olarak ta tanımlanabilir. Beyrut halkı burada güne başlıyor diyebiliriz. Otellerin oldukça yoğun olduğu bir bölge olsa da fiyatları çok ucuz sayılmaz. Bize göre kalınabilecek standartlardaki otellerin gecelik oda fiyatı 100 dolardan ucuz değil. Hamra’ da ki 35 dolarlık otellerin akıbetini gördükten sonra, otogar yakınlarında 15 dolara var olduğu söylenen otellere hiç bakmadık bile. 90 dolara güzel bir otel ile anlaşarak eşyalarımızı bıraktık. Biraz dinlenip kendimize geldikten sonra yemek yemek ve etrafı dolaşmak için dışarıya çıktık. Buradaki Restaurant ve cafe lerin fiyatları ve işleyiş tarzları bizimkine çok benzer. Yeme-içme mekânlarının bulunduğu caddenin yarısını Barbar Türk Restaurant zinciri almış. İşletmeciler Türk değil, fakat isimleri bu şekilde konulmuş. Bu Restaurant’ larda damak tadınıza uygun alternatifler bulmanız mümkün. Biz de bir şeyler atıştırdıktan sonra Beyrut’ un tazelenmiş, makyajlaşmış yüzü olan Downtown’ a doğru yola çıkıyoruz.

Etkileyici mimarisi ile öne çıkan alanda ara sokaklara dalarak fotoğraf çekmeye başlıyoruz hiç vakit kaybetmeden. Downtown a yürüyüş mesafesinde bulunan, savaş sırasında “Yeşil hat” ismi ile adlandırılan alanda iç savaşın tüm kalıntılarını görmeniz mümkün. Katolik ve Müslüman kesim şehirde kuzey ve güney bölgelerinde ayrılmış. Yan yana bulunan kilise ve camiler dinlerin özgürlüğünü niteler biçimde.

Biraz gezip dolaştıktan sonra Downtown’ daki cafe lerden birisine oturuyoruz nargile keyfi için. Burada Kavun, Karpuz, Ananas gibi meyvelerin içine yerleştirilmiş, aromalı nargileler ve yanında Türk kahvesi servisi yapılıyor. Bizde sabırsızlıkla karpuzlu nargile siparişi verip keyif çatmaya başlıyoruz.

Beyrut, hayatı gece yaşıyor diyebilirim. Biz sabahlara kadar gece kulüplerinde tepinmek yerine biraz dolaştıktan sonra istirahat etmeyi tercih ettiysek de, sabaha kadar eğlence seslerinin hiç durmadığını gördük.

Sabah artık yemezsek günümüzün ters gittiği Jebna ile bir kez daha güne başlıyoruz. Planımıza göre öncelikle Cola’ da bulunan Jeita Mağarasına gideceğiz. Oradan da sahil kasabası olan Babylos’ a gideceğiz. Bu tur için günübirlik taksi tutacak olursanız 80-100 dolar arası bir para vermeniz gerekecektir. Biz de araştırarak şehir içi otobüsler ile aktarmalı nasıl gidebileceğimizi öğrendik. Önce Cola ya gitmek için Hamra’ dan 12 numaralı otobüse bindik. Oradan da Jeita için 6 numaralı otobüse aktarma yaptık. Jeita için yol üstünde binip taksi ile gidip gelecek ve Babylos a gitmek için tekrar 6 numaralı otobüse binecektik. Lakin yolun yarısında asker otobüsleri çevirerek herkesi indirdi; şoförün açıklamasını anlamadık, paramızı alıp indik bizde. Baktık ki peşi sıra tüm otobüsler durduruluyor bizde mecbur bir taksi ile anlaştık bu noktadan sonra. Yine sıkı pazarlıklar ile 50 dolara anlaştık ve yolumuza devam ettik. Taksicimiz Joseph tam bir katolikti. İlk tanıştığı Türkler bizdik. Yol boyunca bize toefl zamanında öğrendiği İngilizcesi eşliğinde rehberlik ederek oldukça yardımcı oldu. Joseph ile geçen dialoglarımızdan en akılda kalan: 5 seneye yakın evli olduğumuzu duyduğunda verdiği tepki oldu.

- Problem mi var?

- Yoo, hayır; daha vakit var diye düşünüyoruz.

- Haram, haram...Siz müslüman değil misiniz, haram bu durum size..


Ehh be Kardeşim; bizim Başbakanı mı dinliyorsun ne..:)


Jeita Mağarası ve Byblos’ u sıksı takipçisi olduğum Gezi Rehberi isimli programın sunucusu Işıl Bayraktar’ dan son dakika tavsiyesi olarak almıştık; iyi ki de almışız. Jeita gerçekten harika bir yer. Şimdiye kadar gezdiğim mağaralar arasında en görkemlisi olduğunu da söyleyebilirim. Yürüyerek gezdiğiniz alanların dışında teleferik, bot ve tren ile gezdiğiniz bölmeleri de var. Beni en çok etkileyen botla gezilen kısım oldu, fakat iç alanlarda çekim yapmak yasak olduğundan elimiz boş ayrıldık Jeita’ dan.

Jeita’ dan sonra Byblos yollarına kaldığımız yerden devam ettik. 8000 yıllık tarihi ile Byblos, harikulade bir sahil kasabası, Hatta ben mimarisi sebebi ile en beğendiğim sahil kasabaları arasında baş sıraya yerleştirdim kendisini. Cafe leri de oldukça kaliteli, hayatımda yediğim

en lezzetli tavuklu pilavı da burada yediğimi de itiraf etmeliyim. Bizim Şile kıyılarını andıran denizinde biraz yüzdükten sonra Balmumu ve Fosil müzelerini geziyor, oradan da eski çarşı ya geçiyoruz. Byblos’ ta festival zamanına denk gelsek te akşam gün batımında Beyrut’ ta olma planımız olduğundan tekrar dönüş yoluna geçiyoruz.

Beyrut’ ta gün batımı saatinde Cornich’ teyiz. Deniz fenerinin altında gün batımını izledikten sonra Hamra’ ya geri dönüyor ve yudumladığımız kahvelerimiz ile günün tatlı yorgunluğunu atmak üzere istirahata çekiliyoruz.

Ertesi gün Beyrut’ ta ki son günümüz, öğlen dönüş yollarına düşeceğiz. Öncesinde Kent müzesini de ziyaret ederek Beyrut gezimizi noktalıyoruz.


Göç Yolları..


Otogar’ da kişi başı 15 tl gibi bir rakam karşılığında anlaştığımız otobüs firması ile sahil şeridini takip ederek sınırı geçiyor ve Halep’ e ulaşıyoruz. Halep’ te otogarda indiğimizde otobüste tanıştığımız bir Halep Türkü bize yardımcı oluyor ve belediye otobüsü ile Türk garajına kadar eşlik ediyor. Türk garajında kişi başı 15 dolara anlaştığımız bir minibüs ile Gaziantep’ e doğru yola çıkıyoruz bir kez daha.

Sınır geçişinde sistemdeki sorun sebebi ile epey bekledik. Tabi ki beklemenin nedeni sadece sistemdeki sıkıntı değildi. Kaçakçılığı önlemek adına yapılan araç aramaları da bu süreyi de uzatıyordu. Öğrendiğimize göre eski parçalar ile Halep’ e geçen arabalar, tüm parçaları yenilendikten sonra ülkeye geri geliyor, böylece de ülkeye her gün araç parçası girmiş oluyor. Bunun dışında tütün, çay v.s. kaçakçılığı zaten biliniyor. Asıl dikkat edilen Narkotik ekibin aramalarıydı.

Akşam saatlerinde Gaziantep’ e varınca hemen güzel bir otele yerleştik ve yemek yemek için dışarıya çıktık. Antep dillere destan yemeklerinin yarattığı rehavet ve baklavasının verdiği ağırlık ile tekrar dinlenmeye çekildik.

Maziantep…

Gaziantep’ te ki kültür turumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu sefer tüm gün Antep’ in. Sıkı bir kahvaltı sonrası dar sokaklarda başlıyor günümüz.

Eski Çarşı: Gaziantep alışveriş anlamında çok geniş ürün yelpazesine sahip. El sanatları alanında o kadar çok çeşit var ki önünüze sunulan. Ankara ve İstanbul’ dan alışveriş turları düzenlendiğini duyduğumuzda epey şaşırdık doğrusu. İstanbul’ da ki kapalı çarşıya yakın görsellikteki çarşı içerisinde Sedef işlemeli ürünlerden, kehribar tespihlere kadar çok sayıda alternatif var. Biz tercihimizi sedef işlemeli tavla, şal, nar pekmezi, Türk kahvesi takımı gibi ürünlerden yana kullandık. Fotoğrafta Burcu nun yanındaki Banu sağolsun bize çok yardımcı oldu. Lüks bir araba fiyatına eşdeğer kehribar tespihlerini görünce epey bir kalakaldık.

Bakırcılar Çarşısı: Çekiç seslerine kulak verdiğinizde kendinizi bulacağınız yer Bakırcılar çarşısı olacaktır. Ustaları iş üstünde inceledikten sonra incelediğiniz ürünler daha a anlam kazanıyor. Çarşı içerisinde sadece bakırcılar yok, can alıcı renkleri ile sizi etkilememesi imkânsız Yemeniler de sıra sıra karşınıza çıkıyor. Truva filmi başta olmak üzere birçok Hollywood filminde kullanılan yemeniler de Antep’ te yapılmış. Kırmızısına hayran kaldığım Yemenilerden birini Burcu’ ya alıyoruz bayıla bayıla.

İmam Çağdaş: Gaziantep’ te sadece acıkmak için bile gezebilirsiniz. Acıkınca her köşede açlığınızı sona kadar giderebileceğiniz Restaurant ları göreceksiniz zaten. Enteresandır; yolda soruyorum insanlara “Nerede güzel yemek yiyebilirim?” diye, söz birliği şeklinde aldığım “Abi, Antep’ tesin istediğin yerde yiyebilirsin.” cevapları beni şaşırtıyor. Biz tercihimizi İmam Çağdaş’ tan yana kullandık ve ayıptır söylemesi lahmacundan, karışık kebaba, türlü türlü mezelere kadar tıka basa yedik. Lezzetli ayranı tastan kaşıkla içmek ise ayrı bir keyifti diyebilirim. Duvar ve tavan işlemeleri farkındalık yaratıcı olan mekanda çaylarımızı da içtikten sonra tekrar Antep sokaklarına düşüyoruz.

Tütün Hanı: Çarşı içerisinde ulaşabileceğiniz han, resmen huzur kokuyor. Yemek sonrası nargile keyfi için gidebilir dilerseniz sedirlerde serilebilir ve yahut mağara kısmında serinleyebilirsiniz. Biz sedirlerde serilerek Türk kahvesi eşliğinde nargile keyfine “Hayır” diyemedik.

Pişirici Han: Antep’ te beni en çok etkileyen mekânlardan biri hiç şüphesiz Pişirici Han oldu. Çalan sufi müzikleri, her yerinden akan suları ve huzur verici atmosferi ile gerçekten çok beğendim. Evliya Çelebinin de seyahatnamelerinde bahsettiği bu eski hamam tarzı mekânı mutlaka görmelisiniz. Fotoğrafçılar için de belirmekte yarar var; ışıksal olarak çok cezp edici bir çekim alanı diyebilirim. Serin serin localarda dilerseniz çayınızı da yudumlayabilirsiniz.

Gaziantep Savaş Müzesi: Müzelerin kapanmasına 1 saat kaldığından listemizde olan iki müzeden birisini seçmemiz gerekiyordu. Biz de Mevlana Müzesi yerine Savaş müzesini seçtik ve koştura koştura soluğu müzede aldık. Üst kısımda ağırlıklı olarak yazı olarak anlatım yapılmış. Müzenin üst kısmından çok alt kısmı beni etkiledi açıkçası. Alt kısmı derken yerin altındaki mağara kısmında oyuklar içerisinde sergilenen maketlerden bahsediyorum elbette.

Gaziantep’i gezip dolaştıktan sonra sloganının değişmesi gerektiğini düşünüyoruz: Paris, batının Gaziantep’i…

Akşam geç saatteki uçağımız ile kürkçü dükkânına geri dönüyoruz. Ama tatilimiz henüz bitmedi. Önceden hazırladığımız arabamız ile direkt Çanakkale’ yollarına koyuluyoruz. Kısa bir aile saadeti sonrası Gökçeada’ ya geçerek 4 gün deniz-kum-güneş üçlüsü ile yatış fikri var sadece kafamızda. Gökçeada ise ayrı bir hikâye, onun detaylı anlatımı bir dahaki sefere.

Arap Yarımadasındaki yolculuğumuz böylece noktalanmış oluyor: En az bizim kadar eğlenebilmeniz dileği ile,


Yolunuz hiç bitmesin…


* Videonun büyük hali için:


http://www.dailymotion.com/video/xeewqz_gezentiler-arap-yarymadasynda_travel


http://www.facebook.com/#!/video/video.php?v=453646824362


1 yorum:

Adsız dedi ki...

maşallah diyorum;başka da bişii demiorum ilhan..
artık bmw r1200 yakışır :)

HakanCan

Yorum Gönder

Söyle,söyle; çekinme...