Pages

14 Haziran 2010 Pazartesi

Asırlık çınara veda...



Birisi ailenin asırlık çınarı, hayatta olan beşinci kuşaktan büyükannem, diğeri ise aileye yeni katılan, asırlık çınarımızın torununun da torunu olan Ilgın bebek… Kader bu iki kişinin hayatını film gibi olaylar zinciri ile aynı gece birleştirdi.


Tek göz bir oda: Odada bir maşınga, bir çeşme, bir yatak ve bir de divan. Büyükannem kendimi bildim bileli bu odada yaşardı. Bitmeyen neşesi, hayata karşı pozitif duruşu ile aile ağacımızın en tepesinde oldu o her zaman.


Yüz yaşında olmasına rağmen namazını kılar, Kuran’ını okur, hatta bazen yemeğini bile yapardı. Her ziyaretim sonrası kapısını kapatırken o hala konuşur; duymazlıktan geldiğim lafları tekrar ederdi: “ Ben artık sizi bir daha göremem, hakkınızı helal edin.” Bu sözü duymayı hiç sevmezdim. O odanın boş olduğunu hayal etmek istemedim hiçbir zaman. Onun hayatta olması, her Çanakkale ziyaretimde çalacak kapısının olduğunu bilmem eminin benim olduğu kadar tüm aile için de güven verici olmuştur.


Çerkez kızıydı kendisi, dert, sıkıntı sokmazdı hiç yüreğine. Upuzun saçlarını kendisi örer, hala çok güzelsin büyükanne dendiğinde utanır: “ Güzellik mi kaldı artık oğlum, genç kendi onlar” derdi. Ama onun ruhunun güzelliği hiç bitmedi.


Büyük dedem, ben küçükken hayatını kaybetti. Cebinden eksik etmediği akide şekerlerini sürekli çocuklara dağıttığından adı hep “Şekerci dede” diye anıldı. Vefatını hatırlıyorum. Başucunda dua ettikten birkaç saat sonra gözlerini yummuştu hayata. Aile büyükleri o zamanlar “Sen çocuk olduğun için son ettiğin dua ile birkaç saat daha yaşadı.” demişlerdi bana. Büyükannem çıkartana kadar hatırlarımın tozlu raflarında kaldı hep bu söz. Geçtiğimiz ayki ziyaretimde, yine kapısını kapatacakken her zaman ettiği sözün yanına bu sözü de ekledi: “ Çocukken büyük dedene, dua etmiştin, bana da eder misin?” Ederim tabi diyerek son bir defa sarıldım kendisine. İlk defa onu kaybetme endişesi ile ürperdim.


Abimin eşinin doğumu ile, büyükannem de torunun torununu görmüş olacaktı. Eskiler hep "Torunun torununu gören cennetlik olur." derler. Bunun da sevinci ile başlanan geri sayımda son günler geldi çattı.


Hafta başı beş dakika ara ile gelen iki telefon ailemizin en küçüğü ile en büyüğünün yollarını birleştirdi. Her ikisi de hastaneye yatmıştı. Büyükanneme felç geldiği sırada, Ilgın bebek de dünyaya gözlerini açtı. Bununla da bitmedi maalesef, her ikisi de yoğun bakıma alındı. Dördüncü günün sonunda Cuma sabahı üzücü haber geldi: büyükannem hayatını kaybetti. Öğleden sonra kendisinin toprağa verildiği sıralarda bebek de yoğun bakımdan çıktı. “Bir can geldi, bir can gitti.” başka bir deyişle.


Ömrün uzun olsun Ilgın bebek, seni hep bu bağ ile hatırlayacağım. Derinlerinde bir yerlerde Ayşe nine vardır eminim. O da Ayşe bebek olarak oyun arkadaşın olsun her zaman.


Cenazene katılabilmeyi çok isterdim büyükanne. Seni omuzlarımda hissetmeyi, son görevimi yerine getirmeyi, toprağını kazmayı çok isterdim. Maalesef kısmet olmadı. Ama bize ettiğin duaları biz de sana ediyor olacağız her zaman. Mekânın cennet, ruhun şad olsun.


“Torunun oğlu İlhan”


11.06.2010


2 yorum:

Adsız dedi ki...

İlhan oncelikle basın sagolsun ve daha sonra gozunuz aydın tum aileniz icin hayat ne garip yaa..cok guzel anlatmıssın..Halide

ily dedi ki...

Kızımın içinde bir yerlerde Ayşeli ninenin temiz ruhunun dolaşıyor olması bir anne olarak beni çok mutlu ediyor. Hamile kaldığımı öğrendiğimde ilk aklıma gelen dua büyükkannem umarım bebeğimizi görebilir olmuştu. Öyle inanıyorumki onlar biryerlerde buluştular ve hayatlarını değiş tokuş ettiler. Kızımında büyükkanne gibi yüzündeki gülümse hiç solmasın. Ruhu onunki kadar saf ve temiz olarak kalsın. Allah büyükannemin mekanını cennet, kızımın hayatını sağlıklı etsin. Duygu ÖREN

Yorum Gönder

Söyle,söyle; çekinme...