Pages

1 Ocak 2010 Cuma

Şahin Deresi İlk Keşif



En başta yollara düşmek gerekir hafızalara kazınacak bir “outdoor” faaliyeti için. Rutinleşmeye yüz tutmuş şehir hayatından tavizler vermelisiniz; uykusuz, rahatsız, sancılı yolculuklara kendinizi hazır hissetmelisiniz öncelikle.

Hızla yükselen bir rampadan sızan şehir ışıklarıdır size “ Hoş geldin.. ” diyen. Sisten tepesi görünmeyen dağlardır sizi içine çeken, yanından hızla geçerken size kitlenmiş bir çift gözdür orada olmanızın sebebi.

Kaz Dağı’ nın en uzun kanyonuydu bizi çeken: Şahin Deresi... Faaliyette 4 kişiydik; ben ( İlhan ÖREN ), kız arkadaşım ( Burcu DOĞAN ) ve Yıldız Teknik Üniversitesi Dağcılık Kulübü’ nden 2 arkadaşım ( Tuba BELKAYALI ve Sami AYHAN ). Dördümüzünde dağcılık ve dalış tecrübesi vardı. Her iki outdoor tecrübesini de birleştirerek yeni bir etkinliğe adım atmaya niyetliydik. Canyoning yapmayı koymuştuk kafamıza.İlk önce gerekli araştırmayı yaptık; envarterler incelendi, gideceğimiz yer belirlendi, uygun tarih ve zaman ayarlandı. Altınoluk – Akçay arasında kalan Kaz Dağı’ na ulaşmamız gerekiyordu ilk etapta. Gürül gürül akan suları, eşsiz şelaleleri, tertemiz oksijeniydi bizleri Ekim ayının ortasında buz gibi sulara sokmaya yeten; belki de şehir insanının kaybetmeye yüz tutmuş değerleriydi.

Yola çıkmadan önce dalış kıyafetleri ile kanyonda kullanmak üzere gerekli teknik ekipman ( Tırmanış ipi, emniyet kolonu, kask, perlonlar, karabinalar..v.b. ) temin edildi. Kısıtlı olan zamanımızı en verimli şekilde değerlendirmeye çalışıyorduk. Arabasıyla şoförlüğü üstlenen Sami’ ye güzel bir motivasyon gerekliydi.17.10.03 Cuma akşamı İstanbul’dan yola çıktık ve ertesi sabah Çanakkale üzerinden Kaz Dağı eteklerine ulaştık. Şahin Deresi için Güre’ ye gelmeden önce sola sapmanız yeterli olacaktır. Deniz otobüsü aracılığıyla Balıkesir üzerinden ulaşma alternatifi mümkün olsa da biz Çanakkale üzerinden tabyaları, Truva’ yı ve antik kenti görerek gelmeyi uygun gördük.

Herkeste tatlı bir heyecan, sabırsız bir heves vardı. Özünde derin bir tecrübe ve özgüven gerektiren bir faaliyet başlamıştı bizler için. Arabamızı artık harabeye dönmüş bir otelin önüne bırakarak tahmini 15-20 dk. lık bir yürüyüş sonrasında kanyona ulaştık. Şansımıza yağmur yağmıyordu, hatta hava güze bile sayılabilirdi.

Gerekli ekipmanları donanıp suya girdik.Çok geçmeden sevinç çığlıklarımız kanyonda yankılanmaya başladı; çocuklar gibi eğleniyor, suyun tadını çıkartıyor, Şahin Deresini keşfediyorduk. Yer yer teknik zorluk gerektiren birkaç etapta istasyon kurup, ip açarak, iniş yaptık. 30 m. Yükseklikten altınızda gürül gürül akan bir dereye kendinizi ip üzerinden ağır ağır bırakmanın inanılmaz keyifli olduğunu söyleyebilirim. 5 – 6 m. Lik küçük şelalelerden kaydırakta kayarcasına suların içine gömülme zevkini tatmalısınız.

Hava kararıncaya kadar hiçkimse sudan çıkmak istemedi; azimle parkuru tamamlamak için sınırlarımızı zorladık. Sudan çıktığımızda yürümüyor, adeta uçuyorduk. Dere kenarında akşam yemeğimizi yerken herkesin yüzünden mutluluk okunuyordu. Keyifli sohbetler eşliğinde laf lafı açarken yatma zamanımız geldiğinde çadırlarımıza çekildik.

Sabahın ilk ışıklarıyla yeni bir gün, farklı rotalar, keşfedilecek yeni yerler bizleri bekliyordu. İstanbul’ a döndüğümüzde elimizde tuttuğumuz fotoğraflar kalp atışlarımızı arttırıyor, adeta o anları bizlere tekrar tekrar yaşatıyordu.

0 yorum:

Yorum Gönder

Söyle,söyle; çekinme...